Kayıtlar

Tabut

 Öyle süslü kelimelere  Yalandan bir samimiyetle  Bir anlam yüklemeyeceğim Herşeyi herkes için kısa ve net olacak şekilde  Tıpkı ölüm gibi Tıpkı gözdeki parıltı gibi Sahiden kaç kişi çıkar Şu tabutu kaldırıp atmak için Üzerlerine çevrilmiş namlular Bir ihtimal vurabilir yelteneni, fakat  Tabutun içindekine bir şey olmaz artık Çıksın ve bağırsın, kim bağıracaksa  Kurşundan zarar gelmezdi şu tabutta yatan zat olmazsa Ardına sığınır yalanlar, hiç bir şey olmamış gibi yaşarlar Lakin gömülmek için yüz yıllardır burada Namlular bu sefer namluları doğrultanların üzerinde  Öncekiler bu duruma düşmem derlerdi Düşmem diyen, sonraları kendine sövse de geçti artık Tam alınlarında işaret belirir eski zalim olmanın bedeli olarak Zamanında kutsadıkları mahkemeler Elbette çıktı karşılarına  Alınlarında nişanesi hayınlığın, bir kez daha ele verdi onları sanık kürsünde Altındaki sehpanın kaymasıyla beraber  Boynuna bağlanmış urgan gerilir Bunu gibi binlerce da...

Herhangi Biri

 Bilmeden geçtiğim yollar Günü gelince karşıma çıktı Hissetmeden yazılan şiirler Yük oldu, boşlukta yer kapladı sadece Bilmek istemez insanlar, başları kumda çıkmaz dışarı Merak eden kendine yazık eder  Fakat kumdan çıkarsa baş, bir daha asla girmez kuma Birkez ağlayan, birkez seven unutur gülmeyi Yıllarını arayış içinde geçirip karşısına dikilenler Soracaklar ona " Ne kazandın, yıllarını boş uğruna harcadın  Hakikat arayışı sana mı kaldı" Sürekli aynı yolda, farklı değişen benle  Değişmenin acısıyla kıvranarak Dağılmamak için sıkıca tutarken  Sebep oldum dağılışına benliğimin İşte o an durdum, artık ben değildim Artık özgürdüm, şimdi kafamı gömebilirim Yorgun ayaklarım dinlenir, yollar gider Yerine taze cahilliğim, kum ve karanlık kalır Artık ne bu geçtiğim yollar aynı ne de ben Özgürlük yemini eden ben,  Çıktığım yollarda özgür değildim Dilimde keşke, gözüm hep arkada Her attığım adımda, büyük bir çöküş yaşıyorum Fakat dönüşü yok  Yol bitti, benliğim...

Azrailden Son Bir İzinle Yazdığım Şiir

  Karşımda duran azrailin bakışları altında  Ve Muhtemel sonum karşısında  İnsanlığa dair laflar etmek bir hayli önemsiz O halde ben  Hayatım hakkında gerçekleri  çok şey başarmışım gibi En doğru şekilde yaşamışım gibi anlatayım  Bu ya, yalandan da olsa yaşadım derim Benden sonraki nesillere Son hakkımı başka türlü nasıl harcarım Nasıl,  Yıllardır ulaşmak istediğim Varmak için can attığım fikirsel doygunluğa ulaştığımı nasıl gösteririm  Kelimelerden son kez yardım istiyorum  Zira bu korku ve elem altında aklıma söylemeye dair güzel, etkili bir vurgu gelmiyor  Ne kadar zamanımın kaldığından habersiz Alel acalel bir şeyler yazma telaşı Her an, şimdi, biraz sonra Biraz sonra gelmeden şiiri bitirebilmeliyim Ben yasin on senedir şair Bir elin parmaklarını geçmez şiirlerimi bilen Ölümlüyüm, Şikâyetim yok bu yaşam sürecine  Sadece birkaç husus var İstediğim şeyler karşımda dururken Yok oluşuna şahit olmakla geçti hayat Tam isyan etmeyi akl...

Şair

 Biterken bitmez denilen dertler Göçerken dünyadan ser sefil  Sorgulamalar boşluk oluşturur beyinde Damardan akan kan olsa iyidir madem Matemse vahim halim zaten Belirsizlik ve ızdırap tüm herşeyin sırrıdır Bunla yaşa-bunla öl, geriye dön, ileriye bak Konuşmak için izin iste, verilmezse sus Şiir yaz, kağıda değil, kalbine sonra kafana  Dökülerken dudaklarından kelimeler Sen şair oldum diye düşünme sakın, zira şairlik bir uydurmadır Evet! şiir makinistlerinin kendilerini onurlandırmak için buldukları garip durumdan ibarettir, şairlik  Sahiplendiğim anda yabancılaşan sevda Aydınlığı rüşvet olarak veren gece Dağıtıp beni bin parçaya bölmek isterken  Elime tutuşturulan poşetlerde yokluk, Yokluk sahibine acı vermez, yokluk sahibini tümden soyutlar hayattan O halde kimdir beni silmek isteyen Cesareti varsa çıksın, yok olmaya yüz tutmuş şiirlerimle bekliyorum  Çıkmayacak, gizliden gizliye beni taciz eden şey Damarlarıma ilişen, ruhuma kök söktüren acı  Her bo...

İstikamet Sisli Bir Muamma

 Bir soruyla başladı hikaye "neden" Cevap verecek ehilde birini bulamadı Demek ki bir yolculuk var yakında Yol bir arayış, görmek görünmeyenin ardındaki sırrı Neden diye bağırdı daha yola çıkmadan Kalabalık döndü, şaşırdı bu bağrışa "Sen daha yola çıkmadan neyin cevabını bekliyorsun"  Kesinleşti, yolun bahtında adı yazılı Mecbur, yorgun adımlarla ulaşmak gerekiyor İstikamet nereye? Varmayı istiyor Fakat İstikamet puslu, sisli bir muamma  Varmak hayaldir, yolcular beklentiye girmez burda  Bunu fark edince kederlendi  "Yol yakınken döneyim" dedi Bir ses belirdi karanlığın ardından Karanlıktır konuşan "Geçti artık, sen aitsin yolun taşına" Keşke dedi, sormak aptallığına kalkışmasaydım Su çatlağını buldu, parçalar yerine oturdu Anlam derinleşip yerini anlamsızlığa bırakana kadar Sonra gün battı, o vakit yüreğine indi yalnızlık Ve bir soru daha "Tek ben mi yolcusuyum yolun? Yoksa var mıdır bana yar olacak birileri" Aradan birkaç zaman geçti ...

Umut

 Sebebini araştırdım dimağımı delen gerçekle Bir ömür yaşamam gerekliymiş bununla Demiştim diyenler, hayatı bana tekrardan anlatacaklar Bana modern kelimelerle saldıracaklar Sonra savaş çığırtkanlığı yapanlar, korktuğumu düşünecek Söyledim ya yıllardır, ben korkmam Sadece severim Müthiş, yazık değil mi bu yakarışlar Yazık ki ne vehamettir bu kardeşim Eskilerin dayanağı çürümüştür artık Gelecekten yapılma umutları sana vadetmek istemiyorum Sana hatalarından damıtılan acı, katran bir umut bırakıyorum Bileklerimden altın rengine boyanan demir zincirlerle bağlıyım  Duvarları beyaza boyamışlar, ama ışık yok Yer, toprak ve mezara benzeyen semboller İdam sehpası figürü tam karşımdaki duvara çizilmiş Günde iki öğün matem veriyorlar  Hatrıma kağıt ve kalem verdiler Ve önüme iki seçenek kondu Sırf önüme iki seçenek kondu diye bağlı değlim ben buna Seçmiyorum, alın başınıza çalın özgürlüğü Zindanımda ince sızılarla şiir yazacağım 

Soytarı

 Bu cihanın değişmez derdi kendisi Bizlerse soytarısıyız bu düzenin  Süreç bizi aşka itti sonunda  Yangını bağrımızda güller açtırdı Bu ciddi sevdayı soytarılığımız kaldırmıyor Bizi görenler gülecekler halimize, bu kesin Gönülden gelen telkinlerin faydası olmayacak Evet bizler gururlu soytarılarız fakat Sevmek engel değil, sevilmek için olabilir Gözümüz karardı, ihtimalleri mazinin eleğinden süzüyoruz Hesap yapmayı bilmezdik, hayat öğretti zorla Zaten bize herşeyi kafamıza vurarak Kafamızda binlerce yara aça aça öğretti İzin vermedi somurtmamıza sonra  Kestirip atacak kadar cesaret yok bizde Bulmuşuz bir kere, ya hiç olmasaydı Tamam çokça hırpaladık kendimizi Fakat bu şizofrenist bir şey, mantık işi değil Kral olma fırsatı verildiğinden soytarı oldum Özgürüm, boynumda kralların buyruklarından yapılma kolye Som altından tahtta yazamazdım bu şiirleri Gerçi şiirlerim için bir konuma gerek yok Mecburdum, yoktu öyle büyük ideallerim Hayat ağır gelince şiirler fışkırdı kal...

Kazanmanın Kaybettirdiği

 Öyle bir dünya ki bu bitmez derdi Kazanmak yenilgi için başlangıç sadece Her gün mücadele, ama ne için Sonunda ölüm olduğunu bile bile Yaşamı arzulamak, bitmez işkence Günlerin ardından bana arta kalan tek şey Yalan İşlenen günahtan kimse suçlu değil Herkes masum fakat her yer kan revan  Gökler bile suçlu olmayı kabul edecek Fakat ölümlüler arasında yok Kılıçlar çekildi, hakikati bulacakmış insanoğlu Katran karası terleyen savaşçılar Anlatacak savaşı ve batılı Hakikat arayışı gönülden başlar Dualar keser karanlığı Boynunda yaftası hazır  Bekliyor ölümü Yaşamaktan alamadığı tadı  Topraktan ve böceklerden  Fakat mücadelenin karşılığı  Bir mektup ve dar ağacı Zaferimin tadını çocuklarım utanarak yaşayacak Zamanı yendi ve öldü diyecekler

Hayat

 Kayıp gidiyor yıllar, tutamıyorum Hicrana ermiş gönlüm ateş içinde Ne doğru, ne yanlış seçemiyorum Hüznüm manasız kalınca çöktüm Dilenci sandılar beni görenler Halbuki ben dilenmeyi bilmem Dua ederken bile bencilce davranırdım Kibrime bulanan aşk bela oldu  Yeter demek de nasip olmadı Kömürden ellerim yanınca aydınlandı önüm Binlerce ağaç kök salmış geleceğe Bense inadına geçmişe sevdalıyım  Şöyle olsa diyeceğim bir şey kalmadı Yandım, yoruldum ve yalnızım Zamanı hoyratça harcayan bu serseri Günü gelince anladı ve sustu Sıra sevdasına gelince de ağladı Düşüncenin dehlizlerinde karanlık fikirler Buna karşı koymayan bir akıl Seyirci kalmaktan başka çaresi olmayan kalp Dehşete düşmek, hele ki bu çağda Karanlığın ardından çıkan çocuk anlatsın Bir afacanın yaşayamadığı çocukluğudur bu Şimdi bitti demek geliyor içimden Fakat umut denen şey terk etmedi  Yollar var önümde Aşılmak için can atan dağlar Güneşliyken hava fırtınaya döndü Ama yol aynı, istikamet belli Çocukken çı...

ÖLÜ DİYARININ ŞAİRİ

 Örtülere sarılı bir tabut Ölü halimle ben ve bir imam kalır Ölürüm, kimsenin haberi olmaz Tabutumun tahtaları arasında bakarım Cenaze namazında tek bir imam Ağlıyor yalnızlığıma Ağlama diyorum, ben yıllardır ağladım Bak işe yaramadı, gömüleceğim Böcekler kemirecek cesedimi Fakat yıllar bir şey katmadı Ağladım, sustum ve en önemlisi Çokça yalnız kaldım Tabuttayım, kefene sarmışlar bir de beni Sahi kefen parasını verecek kadar param yok Alacaklıydım halbuki ben bu dünyadan Şimdi borcum var üstüne, gömülmek üzereyken Allahu Ekber Kazılsın bir mezar, gömün beni Toprak soğuk, kar yağıyor, kulum garibim Her atılan bir kürek toprak Koparıyor, karanlığı bana dayatıyor İmam ağlıyor yine, bağırıyorum bu sefer Ağlama, Yasin okuma bir de yüzüme Ve karanlık sahileşiyor, öldüm mü şimdi Yolun sonu, bir kara toprak, ağla Borcumu nasıl öderim diye düşün bakalım Nasıl bilirsiniz dense kimse çıkmayacak Bari kötü bilirdik diyen olsa Garipti, kendi halinde ağlardı kuytularda Bir hayale kaptırmıştı ken...

Ölümü Düşlüyorum

 Ölümü düşünüyorum Ölümü düşlüyorum Kirli düşünceler arasında yerim yok Umutsuz değilim, sadece kırgınım Hayallerim vardı eskiden Eskiden, yaşanan eski günleri özlerdim Şimdi ölümü düşlüyorum Yaşamayı tüm hücrelerimle isterken Bir bakmışsın bir hayat yolu, yaşa Kimsin, necisin, neye bu kadar sitemin Korkum var, yıkılacak, ezilecek, hor görülecek Alemlerin rabbi olandan isteğimdir bu Yarınlar için umut gönder Hasretini çekiyorum yaşamadığım aşkın Zarif bir çiçekti, yüreğimde büyüttüm Göğsüm dayanmadı bu çiçeğe Dayanmadı su, dayanmadı toprak İsyan gibi bir tepki yankılandı yüreğimde Çiçek zerafetini yitirdi Siyah katran aktı yapraklarından Oysa ben ne fırtınalardan korudum onu Başlarda huzur veren çiçek Şimdi saf bir acı veriyor bana

YALANIN GERÇEĞİ

  Ben bir yalanın gerçeğiyim Doğrular benden uzakta rahat Elimi neye atsam küle dönüyor Küllerden bir kuş kanadı çizdim Özgürlüğü bana hatırlatsın diye Acı gerçeğin sevdalısıyken Bu sahtelikler neden etrafımda   Hakikati algılayabilmek için, kara sular indi ayağıma İçimde kıvılcımlanan aşka kulak vermeliyim Sahi aşk denen şey gerçek midir Yoksa bir silsile halinde gönüle dolanan yalan mı Uzun yoldan geldim, uzun yola çıkacağım Sevdamın uğruna Koca bir yalanın tek gerçeği olacağım

Kendisiyle Karışık Biri

 İnsanlar birbirini etkiliyor ve bu etkilenmelerin sonrasında bir takım etkileri, sonuçları oluyor. Bu bazen güzel olsa da genelde kötü oluyor. Ama ben güzel sonucundan bahsedeceğim. Aşağıda yazdığım şiirin fikir babası olan Utku Fuat'la o gün fakülteye giderken hayat üzerine çok verimli bir sohbetimiz oldu. İbrahim de bize eşlik etti. Ama muhabbet hem farklılıkları ve buna bağlı olarak benzerliklerimizi güzel ortaya serdi. Bende oluşan bir düşüncenin aynısın başkasında da karşılığı olması güzel oluyor. Bazen de öyle bir şey söylüyorlardı ki "işte bu" diyordum. O günün akşamında yemekhanede yemeği yedikten sonra yanıma geldi ve "Hani kendiyle barışık denir ya, ben de kendiyle karışık birisi diye bir şey denebilir" dedi. Ben o an "işte bu" dedim. Hak verdim ve gerçekten çok etkilendim bundan. Ertesi gün erken kalktım ve çarşıda bir işim vardı. Onu halledikten sonra Afyonda taş medrese diye bir yer var, İmaret camiinin arkasında. Orada birkaç masa sandal...

Mecbur

 Her an bitmez bir acıyla kahroluyorum Derdimi anlatacak kelime yok Bilmiyorum, zaten bilsem ne olacak İnat ederim, yine de söylemem kimseye bunu Değişmeyen bir ızdırapla kıvranıyorum Yapraklar ayrılırken dalından Yağmur yağar bir de üstüne Başka baharda, başka bir ihtimalde Bir çiçek açacak ağacın dalında O an bir tebessüm gibi yüzünde belirse Tüm bu yaşananların anlamı olsan Neyse, bu yolu bilerek çıktık en baştan Ayaklarım kaldırmıyor bedenimi, yoruluyorum Kimsesizim anla, bir damla şevkatinden ver Gönlümün içinde amansız bir savaş Barışı hiç olmadığı kadar istiyorum Durulsun, dingin bir müzik çalsın Tek derdim, korkmadan gözlerine bakmak olsun Yanılmışım, anladım Birden büyük bir yalanın ortasında buldum kendimi Anladım, çünkü hislerin tuzağına düştüm Sert ve acımasız oldu bu sefer Yıllarca anlamak için uğraştım Şimdi anlamanın ızdırabını yaşıyorum Sessizce çekip gitmem gerekiyor Belirsizlik daha güzelmiş Kendine göre bir cazibesi varmış Şimdi herşey gün gibi ortada Böyle gelmi...

Haberin Olsun

 Haberin yok, gözden ırak bu sevda Hiç aklına geldim mi, hiç acaba dedin mi Bir ihtimal, bir ürperti gibi  Beynin kıvrımlarında bir mana  En umutsuz olduğun anda, biri çıksa dedin mi  Karanlık, yok ederken umudu,  Heba olurken onca düş, yıkılırken tüm değerler Sırf kendi benliğine odaklanan gece Bölmek istese de düşüncemi ve duygumu Çölün ve dağın çilesini hissederken Küle dönmüşüm, bir kar tanesi olup inmişim Yeryüzüne Bir sürü yokluk, bir düzine hiçlik Zaman durmaz, böyle de geçmez Değişir elbet, değişir mevsimler  Bir bakmışsın son kertesindesin hayatın Sevmek, o anda kurtarır mı ölümden Yoksa bıçaklar mı kalbimi bin yerinden Haberin vardı, bence Bunca his boşuna dolmazdı yüreğime Gözlerim gözelerine değince, anlardın Bir dolunay görülürdü, bulutların arasından Bu soğukta yalın ayak durmak mesele değil Bir fikrin olsun, filizlensin gönlünde yeter Haberin olsun ya da olmasın Geçti artık, kalmadı önemi, merhemi Böyle yaşanmalı bu sevda Uzaktan seyretmeli e...

İKİ YABANCI

 İki yabancı, oturmuş karşılıklı Susuyor ikisi de, huzursuz bir sesizlik Aslında yabancı dediğime bakma Ruhları tanışır, yıllardan beri Neden hala yabancılardır göz göre göre  Konuşamıyorlar,  Korku sarmış kalplerini Kelimeler anlatır, fakat dayanmaz Dilden çıksa, kulaklar kaldırmaz Saf temiz bir tanışıklık,  Binlerce sene sürmüş hikayeleri Göz göze geldi, bir damla düştü Anlattı, bir saniyede Sayfalarca süren derdi  Umutsuzluk, yakalarını bırakmadı Ben olsam dayanırdım, korkmazdım Ne olabilir ki en kötü, bu yabacılıktan Bilseler aynı hislerle bağlılar birbirlerine Ama yinede çıkamaz kabuklarından Biri bir adım atsa diğeri on İlk kıvılcımı verse, karanlık yok olacaktı İki yabancı, baktıştılar, uzun uzun sustular Eğdi başını adam, koydu ellerini ceplerine Bir şiir okudu, tüm bu olup bitene Kadın, gitti arkadaşlarının yanına, daldı boşluğa Sesiz bir ağıt yaktı, akan o bir damla yaşa Neden oldular böyle yabancı, aşkı bile bile Yine denk gelirler yine yaşanır en baş...

YANIYOR GÖĞÜN BAĞRI

 Kara bulutlara aldırmadım, çıktım dışarı Rüzgar sarsarken, ağaçlarda kendimi buldum Durmaz artık bu feza, yanıyor göğün bağrı  Derdimden kaçarken yağmura tutuldum Ağla ey gök, ben beceremiyorum ağlamayı Senin bir damlan, bende okyanusa dönüşür Derdimi çok büyüttüm, öğret bana dayanmayı Al beni yanına, tenimi kendi rengine büründür

SAPLAN KAL

 Sen kendini bir kuyuya atmışsın Derin mi derin, ıslak ve soğuk olduğu kesin Çıkmak istiyorsun, lakin çaban yok Karanlığa, bu umutsuz karanlığa Çok bel bağlamış,  sonra yalnızlıktan yakınmışsın Ey uslanmaz gönül, Böyle bitap düşeceğini söyleseydin Çıkmazdım senle bu hasret yoluna Madem karanlık zordu, kalsaydın aydınlıkta Ben sustum, sen de yanmasaydın  Anlamaz ki beyin, bu sisli bilmeceyi Hiçlik uğruna var olmayı dene Bir kum tanesi, ne kadar değerliyse kum yığınıda Bir su buharı, bir bulut için ne kadar önemliyse Öyle ol ki, farkın kalmasın, yok ol kalablıkta Bazen düşünürüm, sonu var mı bunun Yani bunca yıl, hep aynı ızdırap Aynı duygu ve değişmeyen pişmanlıkla Olmuyor, bunda mı var hayır Neylersin, kaderin cilvesi bu da Saplan kal bataklığında Unutma! her hareketinde batacaksın Bürüneceksin soğuk bir karanlığa

GECE

 Yalnızlık, olacak iş değil Gecenin dördü uynadım Ne kadar karanlık, hiç umut yok Bin askerli yalnızlık ordusu, gönlüme taarruza geçti Talan edilecek alan çok,  Savunacak asker yok, Her yanımdan, bir deli sarsıntı "Yalnızsın, unut umudu, saplan kal" Saat beş, değişen şey zaman Kal, olduğun yanlızlıkta  Çık dışarı, hisset soğuk rüzgarı Anla, olmayacak! dinmeyecek acın Susacaksın, gidecek gelecek ve susacaksın Belki biri çıkacak, bakacak duracak Ama sen bir damlaya feryadını sığdıracaksın  

Unuttum

 Unuttum, kayboldum Neredeyim, gönlümdeki garip yangın Neyin nesi Halbuki ağaçlar çiçek açmış herşeye rağmen Unuttum, zorlasam biraz  Belki hatırlarım, görürüm burnumun dibindeki Hakikati  Daha beteri olmaz  Dedim, oldu  Ama ben binbirinciyi söylüyorum hala Olacak biliyorum, daha da beteri Yokluğun ve karanlığın ötesi Bittiği yerden tekrar başlayan azap Ne önemli, ne yanlış, ne  İğne ucu kadar aydınlık, Güneş ehemmiyetinde bu karanlıkta Ufacık bir sabır, Damarlarımda hala akan kanın sebebi Eğri de olsa duruyorsam ayakta O da gereksiz bir gururumdan Yeşilin binbir tonuna bulayın beni Ağaçların arasına koyun Yaşarım, köklerimi salarım toprağa Yüzbin yıllık tarihi dinlerim Toprağın kalbinden Orada bulurum, hayatın manasını Tüm kainatı biliyorken, unuttum

Bu şehre

 Bu şehre hiç istemeden düştüm.  Bilemiyor insan, kaderin nereye iteceğini Her türlü cefayı çektim, gördüm Bilemedim hayatımın gözlerinde biteceğini Sözler düğümlenir boğazda, susmak ölüm Saçtığın ışık karanlığıma fazla, kamaştı gözüm Ben tüm hevesimi, aşkımı kelimelere gömdüm Gördün mü, aşkını anlattığım aciz kelimeleri 

Suçlu Benim

Gönül isterdi canım, hiç yanmamak Gözüm bıktı artık, nereye kadar böyle Zafer, bu yolun sonunda iki gözüm dayan Kim bilebilir, böyle vahşi acımasız, zalim bir yol çıkacak Bilseydin yine de çıkar mıydın? Harf harf, kelime kelime, dize dize dayandım, sıktım dökülürcesine dişimi Bağıramam, susarak ağlarım Hayale inandırdım kendim, Kırmızı güller, güneşli bir hava çocuk şenliği yürekte Sana kızmıyorum, tüm suç gecede Olmasaydı karanlık, aşk durmazdı  şiirlerde Aslında gece suçsuz,  Tüm suç gönlümdeki karanlık Bakarsan karanlıkların da suçu yok Tek suçlu ben kaldım

Bir An

Bir an, bağladı beni sana O an öldürür de yaşatır da Hem cehennem olur hem cennet Bir an, sildi tüm geçmişimi Tek gerçeğim sen oldun Karşımda duruyor, kalbimde de Bir an, hayatımı karanlığa kurban etti Ellerimi bağlamış, muhtacım aşkına Katlandım, ayrılığın en alâsına  Bir an, çocuk şenliği kattı yüreğime 

Hakikat

Göklerin derdine yetişmek mümkün değil Fezalar bu gönülden çıkan derde nasıl yetişsin Ne hak ne batıl, pustan görmek mümkün değil Hakkikati anlamayan akıllar yaşamayı ne etsin Edebiyat yapmak kolay, hakkı haykırmak mevzu Dişi sıkıp kaleme sarılıp yan yana yazmak Sığ suda ayakta kalmak kolay, derinde olmak mevzu Bazen nefes tutarak, bazense göz yaşı akıtarak Göz bebeklerinde biriktirmek karanlığı, aydınlık için Ölüm gibi bir şeydi, sonunda yalnızlıktı bana kalan Ve bir seraba her defasında aldanmak, umut için Hakikati hissetmeden yaşamak zulüm, susmaya dayan

Neredeydin

Bir şiir gibi, Dizelere, mısralara bölünmüş Bir karahindiba gibi, Hafif rüzgarda paramparça olmuşum Yersiz, hiç yoktan bir sinir Aldı, parmağında oynattı beni Pencere kenarında oturmuş, Dışarısı kar kıyamet Ne gelen var ne giden, ıssız, yalnızım Aklıma bir ayrılık türküsü gelmiş, Kimindi bu türkü, merak sardı Gece vakti bu merak öldürmesin mi beni Eski zamanlarda aşıklar Yüreğinde kor ateşle yaşarmış Belki aylarca belki yıllarca Ayrılığa katlanırlarmış, Bir hülyalı sevdaya bir ömür  Bir ömür harcanır da ses etmezlermiş Kırık camlarla kaplı bir yerde, Yalın ayakla yürümek gibi Kaç yıl, kaç yol, kaç şiir Feda ettim ardından İçimde kaç şair öldü haberin var mı Ölüp ölüp dirildim, Kelimelere aşkını öğretirken Söyle, önce biraz soluklan Ben böyle yanarken sen neredeydin?

Eylül de geldi

Eylül de geldi, yapraklar dökülür şimdi Üç ay oldu, her şey aynı Ne garip, Ne karanlık ama  Ölüm yanında halt etmiş Eylül de geldi, umudumuz da tükenir şimdi Allah aşkına biri çıksın, Haykırsın hakkı tüm gücüyle, Söylesin, bu yolun sonunda umut var mı Eylül'ün ortası, kara bulutlar esir alır göğü şimdi Sadece geçen zaman, Bu yüreğin acısı hala taze Sanki sonsuza dek sürecek yangın Eylül de bitti, ölümle olan perde aralanır şimdi. Yalancılar en üst mertebede Vicdanlılar kuyunun dibinde karanlıkta Başka Eylülerde belki mutlu oluruz

oda

 Karanlık, dar, rutubetli Bir iki adım anca, ötesi yok Tavanı alçak, ondandır boynumuzun vaziyeti Karanlık, dar, rutubetli oda Oda, bence doğrusu zindan Kim burda kalır, kim o şanslı insan? Renkler kaybolur, sesler boğuklaşır Baltasını yerde sürükleyen cellat, Sürükleme bitince kopar çığlık. Her bir çığlık, kendi çığlığının habercisi Sarı, mor, yeşil tüm renkler burda aynı Soğuk, ayak çıplak, ölüm yakın Emri verenin fermanı sebep Karanlık ama gece değil Soğuk ama kış değil Ölüm ama son değil Karanlıkta hakikati bulmak, Bulmak ne işe yarar Cellat hakikat dinler mi? Fermanı yazanın hakkı meçhul  Binlerce şanslı insan, binlerce oda Karanlık, dar, rutubetli

Hiç

 Ne bugün varız ne de yarın var olucaz Bizler bir hiçiz, hiçliğimizde boğulacağız  Aslında eskiden, bundan yıllar önce Benliğimiz vardı, nasıl bu hale geldik? Mümkün değil hatırlamak,  Sadece olmaz diyorduk, bu kadar da Yani en azından ses tellerimiz olurdu Fay hatlarıyla böldük aramızı Her hareketimizde daha da yaklaştık hiçliğe Bizi bölmek kolay, bizi yok etmek çok kolay Fitneye hemen boyun eğeriz Kendi ateşimize en çok odunu biz taşırız Kötülük mü, alası bizde  Hiçiz işte, daha ne anlatayım

Bağırmak

Yüzlerce kelime, binlerce harf Birleşi verdi bir hiç için Oyununda feleğin, ayrılığına şahit oldum Ve yok oldum, varım dediğim anda Ağrı dağının doruklarından akan sular Soğuk, ayrılığın soğukluğu bu, buz gibi Ağrı dağı da tutamıyorsa sevdiğini, Benim bu beter halim ne yapsın Aslında şu an tek hayalim kaldı. Çıkıp Ağrı dağına, çıkıp bağırmak Ölene kadar bağırmak Belki son nefesime kadar, biri beni duyar diye

Bu Yol

Bir yol çıkmış, önünde koca koca dağlar Vazgeçmek gecikmiş ve durmak imkansız Hayal, bir hayal uğruna yani tüm herşey Yol çıkmış, yolda iki tane ayrım Sağ mı sol mu, hangisi hakikat Bir taraf ıssız diğeri kalabalık Yalnız kalmak hangisinde daha mantıklı Ve bir yol çıkmış, zebanilerin kol gezdiği Göklerden yağmur yerine dert yağan Nefret eder olmuş birbirinden yolcular Ve ben bu yolda buldum kendimi

Sen

Güllük güneşlik bak dışarısı Ama benim gönlümde fırtına var Bu dünyada gönül sancısı Koca koca büyük dertler var Sen olmalıydın yanımda Bilmiyorum bin bir düşünce aklımda Bu yalnızlığa bir mana bulma derdinde Senden sonra cehnnemler var Ah! Bilsen şu gönüldeki yangını Koşarak gelirdin, bırakırdın kaygını Nasip mi bilmem, var mıdır daha zamanı Gökte ay benim gönlümde güzel yar var Kim bilir belki bir gün gerçek olur Şu yaşadığım şeylerin bir manası olur Gözlerine bakarım dünyam cennet olur Gözlerinin ardında bir melek var 

Bahtsız Şair

  Sana sesleniyorum uzak diyarlardan Belki, bir fısıltı gibi gelebilir bu sana Kurtulamadım, endamı göğü delen dağdan Şu dağ infilak olsa, koşarak gelirim sana   Olmadı, ne dağ gitti ne de sesim duyuldu Bağıra bağıra çağırdım seni, nasıl duymadın Ben konuşunca herkes birden sağır oldu Sensizliğe yıllardır bir türlü alışamadım   Bazı zamanlar bir umut içimde filizlenir Kalbimde bir panayır, bir eğlence Bazı zamanlarsa tüm hayallerim devrilir Uyku tutmaz, deliririm her gece   İşte tam şurada, kalbinin orta yerinde Sana doğru seslenen, gelen biri var Hep yanındadır o; sevginde, kederinde Hele bir aç kalp gözünü, seni seven biri var   Şu bahtsız şair, şiirine seni almış Her kelimesinde, mısrasında seni anmış Bazen çöllerde bazen satırlarda aşkını aramış Şairliği mi bahtsız yoksa aşkı mı

Bulamadım

Baharın umuduyla katlandım şu kışa Baharı geçtim, güneş bile doğmadı Belki ihtiyacım vardı bir sırdaşa Sevdiğim oldu ama beni seven olmadı Üç beş kelimeyi bir araya getirince Zırvalamayı şiir, kendimi de şair sandım Hayatımla ilgili gerçek aklıma gelince Söyleyecek bir şey bulamadım

Yangın

Hergün yeni baştan tekrarlanan yangın Bitti dediğim anda yükseliyor koca alevler Yanan benliğim karşısında kafam dalgın Bu yangını gören söndürmek yerine seyreder  Vücudumun her zerresinden gelen bir isyan Böyle yanmak kimin için, daha nereye kadar Sabret dedi kalbim, sakın ha etme isyan Allah, kuluna dert verirmiş sevdiği kadar

Yazdım-1

 İnsan çok garip bir varlık. Her dönem iyisiyle kötüsüyle şaşırtıyor. Herkesçe kabul gören bir düşünce, fikir, ideoloji yok. Hep bir ayrım, kutuplaşma var. Ve bu kutuplaşma büyük gruplar halinde olduğu gibi sadece bir insanın içinde de gerçekleşebiliyor. Büyük grupların kutuplaşması toplumda büyük yıkımlar oluşturabilir. Maddi ve manevi zarar verebilir. Ben insanın kendi içindeki çatışmaya değinmeye çalışacağım. Her duygunun bir zıttı, karşıtı var. Bir savaş halinde birbirlerini yenme peşindeler. Kendi iktidarlarını kurma peşindeler. Ve bu iktidarı sağlamlaştırmak için ellerinden gelini yaparlar. Kimisinde sinir egemenliğini sağlamıştır, kiminde ise korku. Herkeste farklıdır. Ve bu duygular, haller sürekli değişebiliyor. Herkes için geçerli değil tabi. Çünkü bazısı kendini bir duygunun diktatörlüğüne kaptırmış oluyor. Ve her duyguyu sabit bir duygu çerçevesinde bakıyor ve öyle görüyor. Genellikle de bu kişiler hayattan fazla zevk almazlar. Nasıl ki bir diktatörlükte halk sefillik ç...

Nerden Bileyim Ben

Kışın ortasında avareyim dolaşırım Nerden bileyim ben ne zaman bahar olacak Bırakın beni ben buna da alışırım Nerden bileyim ben ne zaman yüzüm gülecek  Sevmek nedir, şu kışta kimi sevmeli Gönlüme sorsam cevabı belli Sevdiğini yare nasıl söylemeli Nerden bileyim ben ne zaman beni sevecek

Son Sözüm Aşk

  Yıldızlara anlattım seni, Etraflarına baktılar göremediler Senden daha güzelini, özelini, Ne yapayım, bir yol gösterin bana yıldızlar Sustular kısık bir sesle ayı gösterdiler Ne yapacağını sana o söyleyecek Tam o sıra bulutların ardından çıkageldi Dolunay halini almıştı, yıldızlara selamını verdi usuldan Hiç uzatmadan girdi söze ay: Demek, ne yapacağını bilmiyorsun Ben asırlardır ne yaparım bilir misin? Biliyorsan onu yap. Derin bir sezlik oldu gökte Ayın bu sözlerinden sonra Sanki tüm kainat ağlıyordu Düşünmeye başladım, ne demek istemişti Ay Yıllar geçti sonunda anladım galiba Belki de anlamamışımdır, Ölene kadar da anlayamam galiba Gece yürürken kaldırımlarda Birden önümü kesti ay Selam verdi dolunayında Başta kamaştı gözlerim Özlemişim farkında olmadan Ayı "Ne yaptın, kavuştun mu sevdiğine Yahut sadıkmısın hâlâ aşka" Sustum, kafamı sallaya bildim sadece Ay susmuştu hafif büzülmüş, biraz kederlenmişti Davrandım söze birden: " Anladım üsta...

B'aşka

Kalbim bambaşka atıyor, eskisi gibi değil Başka bir duygu, başka bir mevzusun Seni sevmek için bir ömür çok değil Başka bir duygu, başka bir mevzusun  Dünyamda çiçekler açtı, bahar geldi Gönül yediği ayazı, fırtınayı unutuverdi O aşk kilometrelerce yol aşıp gönlüme değdi Başka bir duygu, başka bir mevzusun  Seni anlatmaya ne ömür yeter ne de kelimeler Sen olmazsan yıkılır dünyam, olurum derbeder  Olmasın gündüzüm, baharım olamazsak beraber Başka bir duygu, başka bir mevzusun

Nasıl ve Neden

Oldum dedim yıllar önce, Kibrim vardı hayata karşı. Severim dedim gönlümce Kazanırım dedim bu savaşı Ömre kendimce bir pay biçtim Zamana karşı direndiğimi sandım En büyük kötülüğü kendime ettim İnsanım, bu yüzden çokça aldandım Öyle bir anda beynime tak etti ki Kalbim dayanamaz dedim buna Hakikat beni neden terk etmişti ki Nasıl ve neden geldim bu duruma

Belki

  Mazimden gelen telkinlere aldanmam Senin içindir hala yalnızlığa katlanmam Karardı gözlerim, kararlıyım bu sefer Dur yanıyor yüreğim, etme beni daha da beter Birden bire bir hışımla şahlandı yüreğim Kalır mı daha bilmem başkasına sevgim?

Bu halime bir şiir şiire bir ad bulamadım

Anlatsam derdimi kim dinler, Yahutta ben anlatabilir miyim derdimi Anlatsam şu dökülen yaşın hikayesini Eğilen başın, biten ömrün, giden yılların En iyisi ben kelimelere anlatayım Onlar birleşip derdime bir şiir olsun Şiir olsun, derman olsun,  Aman bana ne benden  Uzak olsun ben benden Hangi ben daha benden Fazla değil mi tek bedende iki benden Kader değil mi belli olan ezelden beri O zaman neden stres yaparsın bre gafil Hayat garip bir yol, belki yolcuk O kadar kısa  İlk nefes son nefes arası geçen ömür İlk ölüm son doğuş

Kırık Kalem

Anlamıyorum bu esen fırtınayı Kime ne benden ve kırık kalemimden Düşünmedim hiç şiirsiz yaşamayı Başka düşünen yok beni kırık kalemden Kırılan kalemim miydi yoksa umudum muydu Yokluktan gelip varlığa giden bir yolda Tükenen mürekkebim miydi yoksa sabrım mıydı Çokça düşündüm ne arıyorum ben bu yolda Düşmemi bekliyor tüm sırtlanlar Ayağımı hep sağlam bastım ben Kalemimi kıranlar kendilerini mutlu sanıyorlar Maalesef kelimeler fışkırdı kırıldığı yerden Ne mi yaptım ben fışkıran o kelimelerle Onlarca şiir yazdım daha da  yazacağım Savaş verdim, boğuştum kirli düşüncelerle Kırık kalemimle ben hakkımı alacağım.

Neyin Nesi

Yağmur değdi gönlüme, söndü ateşim Bu sebepsiz yağmur da neyin nesi O çetin fırtınaya direnen bendim Bir yele devrilmekte neyin nesi Onca hayal hepsi bir bir son buldu Garipten bir yağmur sonum oldu Her şeyden sakındığım gülüm soldu Umudu bir hiçe bağlamakta neyin nesi Artık bu kadarını bu gönül kaldırabilir mi Ben hangi vakit kaybettim kendimi Bu kadar yaşamak bir şeye değdi mi Kendini imkansıza inandırmakta neyin nesi Öyküm nedir ki benim, derler yalnızlık Sadece yıldızlar ve ay ile kurulan arkadaşlık Yıldızlar uyarmadı ki beni hep beraber aldandık Aya ve yıldızlara ağlamakta neyin nesi

Yalnızlık

Dört bir yanım kuşatılmış karanlıklarla Dualar hüzünlü, bir yakarış dudaklarla Yanıp kül olmak ardından dirilip ateşe atılmak Karanlık benim bahtım galiba, buna acıyla ağlamak Şimdi ağlasam kim duyar ki, kim anlar ki Yanaklarımı silip de aldırma diyen olur mu ki Yeter artık gönlün çok yandı deyip söndüren Olur mu şu aciz halimi bilip de beni seven Yeniden yenilendi her geçen  gün yalnızlığım Kim harlıyor ateşimi  yetmedi mi artık bu kadar yandığım Beynim ve kalbim tek yalnızlığımda birleştiler Yok oluyor bir bir gerçekleşmek yerine düşler Bırakın beni, ben yalnız olayım yine yalnızlığımda Neden yalnızım diye çokça düşündüm zamanında Cevabı ya yoktu ya da ben bulamadım Yalnızlık benim bahtımmış  yıllar geçti de anladım Yasin'in bahtında kara bir yazı silinmez Şiirleri güzel mi yoksa kendi mi abartıyor Ama yazılan şiirleri kimse bilmiyor Bakalım zaman gösterir güzel mi çirkin mi olduğunu

Dostum Mahir

Dostum, herhalde kırdım ben kalbini Yaktım farketmeden yüreğini Nasıl oldu nasıl unuttum bunu Ne desem bilemedim, mimiklerim dondu Gökler şarıl şarıl yağdırsın yağmurunu Söndüremezki gönlümü, gönlünü Yaptığım hataya razı olamam Vefasız biri değildim bu ben olamam Ruhumda garip bir sızı ardından Yanlışlar benim bahtım olmadan Affet sana karşı mahcubiyetim çok Bunun maalesef hiçbir izahı yok İyiki doğdun, iyiki varsın canım dostum Diyemedim bunu zamanında, dünya hali unuttum Sana karşı mahcubiyetim çokça arttı Senin doğumun dünyaya renk kattı İyiki tanımışım seni, çok iyi bir insansın Ender rastlanan iyi insanlardansın  Sana kimse ulaşamaz vefada, dostlukta Dünya mutlu, Yasin mutlu seni tanıdığına Güz yelleri esiyor şu yaz günü Söyle, konuş esirgeme sözünü Hayat küsmek için çok kısa  Haklısın ama ya ölümle ayrılık olsa Vallahi aklımdaydı hayaller kurmuştum  Bilmiyorum ben bu güzel günü nasıl unutmuştum Şu fani dünyanın derdi bizi bencil yaptı Aklım, yüreğim söylediğin o söz...

Bazen

Bazı düşünceler ne kadar da kötü, Kendimi alıp gidesim geliyor bazen İnsanlık yavaştan, sessizce çoktan öldü Çıkıp bağırasım geliyor bazen. Haddinden çıktı artık zulüm  İnsanlık kayıp benim gördüğüm Bu problem çözülmez kördüğüm Vicdanlı olmak zorluyor insanı bazen Mazlumun ahı yankılanıp dururken Kirli şahsiyetler gibi düşünmezken Dağlar kadar dertler bizi bulmuşken Bir sessiz çığlık, bir göz yaşı oluveriyor bazen Zaman işliyor kimin aleyhine  Ne cevap vermeli kötü söz söyleyene? Mazlum ağlasın ama hangi bir derdine? Zulüm artıyor, yırtıyor vicdanları bazen Ne yapsak da olur bu zulüm biter Mazlumun ahı, feryadı diner  Ne zaman bülbüller bizim şarkımızı söyler Karanlıklar derinleşiyor, kayboluyorum bazen Dermanını arasın dursun mazlum Ta ki ona bulaşmayana dek zulüm Bulaşırsa Allah'a sığınsın mazlum Bir ah duysam dağılıyor herşey bazen Yaradan vermişse vardır bildiği Yakındır mazlumun ahının dindiği Gönüllerin hepsinin...

Ağlama Vakti

Şimdi ağlamanın tam zamanı Yağmur çiseliyerek yağmakta Tek umut ağır ağır yok olmakta Şimdi ağlamanın tam zamanı Özel vakitler vardır tam ağlamalık Acizliğinin karşısında aciz kaldığında Yıldızlar ve ay ile başbaşa kaldığında Özel vakitler vardır tam ağlamalık Bazen yapacak hiçbir şey kalmaz ağlamaktan başka Tükenmiş umutlar, hayaller, gerçekler... Tek bir göz yaşın vardır, görmezler Bazen yapacak hiçbir şey kalmaz ağlamaktan başka Ağlamak kötü şey değilki utanılsın Ağlamak en üst makamdan konuşmak Hıçkıra hıçkıra kutsallığın zirvesine varmak Ağlamak kötü şey değilki utanılsın

Böyle Bir Günde

Ağaçlar yapraklarını dökmüş Güneş aya, ay güneşe küsmüş Yıldırım, gökten inip gönlüme düşmüş Kıyametler kopmuş böyle bir günde Son bir çiçekti bahardan kalan, soldu Tek konuşan gönlüm vardı, sustu Benden uçan bülbül gidip ateşe kondu Zehirden yetişen güllere kaldık böyle bir günde Dertlilerin bile derdini unutturacak Fırtınaları içten içe kıskandıracak Herkesi susturup, kendisi konuşacak Tek ışık zerresinin gözükmediği böyle bir günde Dahasını sorma anlatamam Kendimi yaktım, birde seni yakamam Yılmadım ama dağlar gibi de duramam Her şey bitmiş, kelimeler tükenmiş böyle bir günde

Bilmem

Hayat dedikleri üç beş nefesçik Yaşamak ölümden beter ifrit Beden ruhun üstünde incecik Koruyamaz beni hiç bir vakit Aydınlıktan dönüşüm çabuk oldu Bir an bitmez sandım gündüz Hayallerim kendim gibi yok oldu Gece bitmez hayal oldu gündüz Güz yelleri esti ötelerin ötesinden Bir bilmece çözülmeyi bekler Çözmem lazım gün daha bitmeden Neyin heyecanı sanki tüm cihan beni seyreder Bazen anlamış gibi olsamda hayatı Çözülmüyor daha da karmaşık oluyor Gidenlerin hasreti kalanların cehaleti Kıvılcım dan ötesi, aydınlık olmuyor Verdiğin acı bende tam tersi tatlı Sen gönder Allah'ım sıkarım ben dişimi Beterin beteri olsun dert bende tatlı Sen gönder Allah'ım sıkarım ben dişimi

Çınar

Baştan aşağıya inen ve beni bitiren bu yaş, Kime, neye, kimden ve neyden akar böyle Bir ot bile bitmez gönlümde, hepten taş Buna sebep nedir, gözüme bak da söyle Hayat neyden ibaret, sonu nerede, kimde Yaşamak ne için, bunca imtihan kime Ölümde var ya Azrail elinde hançeri ile ötede Ölüm acı son, hatırlatırım bu gerçeği kendime Öyle derinden sarsıldım ki elimden düştü gerçeğim  yitip giden zamanlar neye dönüşür Hangi diyarda hangi bahar, hangi kalpte sevdiğim O gecelerin sultanı, hükümdarı Ay; hakkımda ne düşünür Galip çıkmak ne mümkün hayata Ulu çınarların hepsi yapraklarını döktü Tutsaklarını bir bir idam eden zalim hala tahta Bir hüzün çığ gibi gönlüme düştü Yaşamak, rüzgarın yaprağı uçurması gibi Rızasını almadan yapar bunu rüzgar Ölmek, yittip giden yapraklarının ardından çıplak çınar gibi Kimse suçlu değil ne yaprak ne rüzgar ne de çınar

Hüzün Diyarı

İçimde bir diyar, adı: Hüzün Diyarı Uğrayanı yoktur, derdi tasası ayrı Bu diyarda olanları kimse anlamaz Hep kederli ama acısı dışarı saçılmaz Üzülmek yarar bu diyarın insanına Kurban ola derdine gamına tasasına Aşikar değil mi artık bu kadarı Bir ah yeter yıkmak için dağları Konma bülbül konma bu diyara, sakın Üzülürsün bak sonra dünyayı yıkar ahın Eskisi gibi uçamazsın, neşeyle ötemezsin Zaten sende fazla durmaz, uçar gidersin Akıl ermez, kalp hissetmez, göz görmez Öyle bir yangın ki kimse bilmez, bilemez Hüzün diyarı ya burası kocaman dertler Ağlamak için bir bir sırada bekler Derinden bir çığlık yankılanır sokağında Ve ardından boğulursun kasvet dalgalarında Hep bir matem hep bir hüzün, hiç bitmez Üzülürsün ağlarsın ama bunu kimse görmez Dardır bu diyar, yolları tek kişilik Mazisi derin, duyguları ağır ister kişilik Aşkı bitmez matemi bitmez ateşi ömürlük Bu diyardan hiç kimseye çıkmaz kötülük

Baykuşlar

Bülbüllerden haber ver bana Sıkıldım ben baykuşlardan Boyuyorlar beni gecenin karanlığına Haber ver gidipte gelmiyen turnalardan Hoyrat, gamsız baykuşlar Beni kendilerine düşman belliyorlar Karancıyı incitmem daha, bunu bilmiyorlar Ah! Kurtulamadım alnımın kara yazısından Açılmaz kapı bahtım Karanlık odada baykuşlarla kaldım Bülbüllere kandım şimdi baykuşlara kaldım Bir haber ver güneşten, ışıktan Kendimden soğudum gitgide Kayboldum limansız denizde Yeterim ben senin gölgende Haber ver bana sevgiden, aşktan Baykuşlar bak yine etrafta Bazıları bilmem nedendir yasta Onlar mutlu ben değilim karanlıkta Sensizlik bir yandan baykuşlar bir yandan. Baykuşlar bak yine zalimlikleri tuttu Hepsi birleşip beni yarimden alıkoydu Yaptığı kötülük neydi sorsan unuttu Bülbülleri geçtim artık  bahset bana kavuşmaktan

Canıma Can veren ANNE

Eve gittim, baktım sen yoksun, Şimdi duvarlar nasıl konuşsun Nasıl beni avutsun, Ana gibi nasıl olsun Anne sensiz dünya olmaz olsun Yıkasım geliyor şu matemli duvarları Hele üzerime gelen kanlı ağları Ne yapayım bilmiyorum, bilemiyorum Annem'siz olmaz tek bunu biliyorum Derdine dertlenme sakın Gitme daha dolmadı kırkın Sensiz doğan güneş doğmasın batsın Ne dertlidir ah şu alın yazın Olmasın sakın ayrılık ebediyen Anne, canım canını almış senden Kurtul da gel hasretten, matemden Gel otur baş köşeye, hiç bir şey demeden Kışta bırakma Aliyi, Elifi, Yusuf'u, Yasin'i Kim doldura bilir ki senin yerini Oraya bırak da gel derdini Ah şu ayrılık korkusu mahvetti beni Ayrılık, en baştan başladı Adem'le Böylesine acıyı kim kaldıra bile Tek çare dua, başka elden ne gele Demek nasip olur mu hoşça kal bile

Pek elem

Yalnızlığın meşalesini yakmışlar Yakıp da gönlüme saplamışlar Sinemde gül yerine yara açmışlar Şirazesi kaymış ahvalim pek elem Halim harap kim sorar Bak güller bir bir solar Üzülmek neye, kime yarar Karanlığa saplanmış ahvalim pek elem Islak, ıslak yanaklarım Ben yüreğimi dağlarım Gözüm kapalı Rabbimi anarım Göz yaşında boğulmuş ahvalim pek elem Bir yanım hep ayrılık, hep ölüm Bir akşam dünya ile bağımı böldüm Bilmem ben hangi vakit öldüm Canı çekilmiş ahvalim pek elem

Terk-i Alem

Terk-i alem denmiş bu yolculuğa Vazifesi biten, gider toprağa Musalla taşında yatarsın bir gün Geri dönüşü imkansız bir sürgün Ardından ağlayan olur mu? Belki... Kabirdeki hayat bilmem nasıl ki? Ürperdim ölüm akla geldiğinde İşte o an Azrail geldiğinde Derinden bir sessizlik ebediyen Sonra da çürür gider ölmüş beden Yalnız ismin kalır mezar taşında Belki ağlayanın olur ardında Gökten iner arşı aladan çıkar Ruhun yolculuğu işte bu kadar Sarılırsın bembeyaz bir kefene Ölüm bu lafında var bir endişe Nerede? Nasıl? Hangi vakit? Ölüm Bilinmeyen, çözülmez bir kördüğüm Dünyada cesetten gayrı ne kalır Azrail bir sabah erken canı alır Yahut gece karanlığa hapisken Gidersin ruhun bedeni süzerken Hep bir muamma her anı yaşamın Nedir geçip giden zamanda payın Her geçen gün daha da yaklaştırır Ölüm, ruhu bedenden arındırır. Yeni bir başlangıcı biten sonun Bulur o seni fark etmez konumun

Dağlar

Dağların tepelerinde karlar Bahar daha gitmemiş oraya Biçtiniz yolumu ey kanlı dağlar Yaşayamadım hayatı doya doya Kirli düşünceler ardından Dünyaya baktım, ağladım Kötülük dökülür dudağından Baştan sona hep yandım Şerri hayrını hep aşmış Doğduğumdan bu yana Her darbede dağılmış Yenildiğinden beri zamana Ortasındayken ben kışın Yalnızlık beni sarıp sarmalamış Haddi hesabı sorulmaz yaşın Gönül ateşi gönülde hiç kalmamış Dertli bülbül gönlüme konmuş Giderken ahu zar oldu Yüreğim sessizler den olmuş Açan güller bir bir soldu Konuşmak kolay yapmak zor Mesele de bu ya zaten Yürek yana yana olmuş hep kor Başka çare kalmadı gitmekten

Darmadağın

Gözlerden akan bu yaş, Yüreğime saplanan bir ok, Eğilmiş dertten baş, Derdi çok, dermanı hiç yok Gerçekler yalan olmuş Yalanlar ise gerçek Önümüz hep yokuş Bilmiyorum nasıl geçilecek

Haktan Mahrum Yaşanılmış Mı Olur?

Yaşar anı kurtarmak için insan Haktan mahrum yaşanılmış mı olur? Kim  yer ayırtmış ki yarından Haktan mahrum yaşanılmış mı olur? Zaten gayemiz tek oda hak Haktan gayrı olan ne varsa yak Bırak kendini, su misali ak Haktan mahrum yaşanılmış mı olur? Hakikat güneş gibidir Güneş gören toprak diridir Haktan yoksunsan bu ölmek demektir Haktan mahrum yaşanılmış mı olur? Olsun her şeyin dünya adına Üstün gelemezsin zamana Her şeyin olsa da soruyorum sana Haktan mahrum yaşanılmış mı olur?

Susmak

Kıştan çıkmış yaralı kalbim Susmak sadece susmak Bitti hayata olan sevgim Hicran, göz yaşı ile anmak İsmi hayal sureti rüya Aşkı yok olacak birazdan Kış bitecekti hani güya Bitmedi, geçmedi, aynı zaman Yalan sayılmış koca medeniyet Sual edip de, deşme yarayı Nereye gitsem bana hep gurbet Bırakmam hiçbir şekilde bu davayı Sonunu görmeden, bilmeden Geçiyor ömür, bitiyor Sarf edilen onca sözden Biri bile yerini bulmuyor
Ne denir, ne yapılır bilinmez geçip gidene, İnsan yaşar da karşılık bulamaz sevgisine. Bilinmez diyarda gurbetteyim yalnızım, Bir yanda ay öte yanda yıldızlarla arkadaşım. Onlardan gayrı kim olabilir ki arkadaş. Her günüm sürekli yenildiğim savaş... Bilmiyorum ya en acısı nedir, seçemedim. Bunca dertler arasında ne merhem olur bilemedim. İsmim bana kalan tek şey herhalde. Gün geçmiyor ya bunca dertle de. Aylar geçer de elde avuçta bir şey kalmaz,. Hep iyi olsun ister ayrılık hesapta olmaz. Terk edilmiş virane evler gibiyim. Kimse uğramaz, sanki bilinmez deyim. Soğuk duvarlar yürekte yanan ateşe rağmen. Bilmem işte hem yanarım hem üşürüm, neden? Cevabı yok hep havada kalır sorular. Bir ben yalnızım birde kaldırımlar. Üstümüzden yağan yağmurlar ıslatır. Aslında ne çektiğimi göz yaşlarım anlatır. Derdimi sinemde sakladım. İçten içe hep yandım.. Kimse tutmadı elimden, yardım eden olmadı. Dünyam karanlıkta, yıllardır hiç gün doğmadı. Tükenir umutlar,hayaller ve de ...

Diyar Diyar

Küsülür mü bilmem hayata Dönüşü yok yaptık bir hata Eylediler beni bir divaneye Sözler biter kalmaz geceye Diyar diyar,aradım huzuru Olmadı, bulamadım onu Nereye gizlenmişse artık Bilmiyorum, bilemiyorum artık Gökler, ağlar ise halime ağlar Gerisi yalan, boş yalanlar Saçlara ak düşsün şimdi Bitti, tüm umudum bitti Kör oldu yürek aşkı görmez Ya vardır ya da yoktur, bilinmez Kork şimdi kıştan, geceden Hadi git, git bu şehirden Susmadım ne geldiyse bundan Yerimizi alamadık geçen zamandan Değişti mevsim, değişti dünya Biter mi bilmem dertler saya saya Alnımda yazan yazıyı sökemedim Atıp da yere,ayağımla ezemedim Yordular, hor gördüler, ezdiler Aldılar hakkımı geri vermediler

Fanidir Dünya

İşte fanidir dünya Ölüm her an kapıda Sitemim geçen zamana Kaldı ölüme bir kaç gün Yoktur ölüme çare Ne mal ne zerre Gitmez hiç biri ahirete Kaldı ölüme bir kaç gün Ne erken ne geç İyiyi, doğruyu seç Hakdan gayrıyı geç Kaldı ölüme bir kaç gün Ağacın gölgesi der Bu yol sana gider Ey nebi ey peygamber Kaldı ölüme bir kaç gün Adım şanım bilinmez Yarın ne olur, seçilmez Kefenden başka elbise biçilmez Kaldı ölüme bir kaç gün Her an rabıtay-ı mevt Hakkadan yana  bir yer et Rabbine sonsuz şükret Kaldı ölüme bir kaç gün Acizdir insan aciz Birbirine karşı sevgisiz Elbet Allaha gideceğiz Kaldı ölüme bir kaç gün

Kardeşim Elif

Kardeşim, canım, güzelim Elifim güller içinde bir gül Kalbime sığmaz sana olan sevgim Elifim güller içinde bir gül Kar yağar, içimde ateş Sen benim dünyama güneş Gelmiş geçmiş en güzel kardeş Elifim güller içinde bir gül Eksik olmaz gözlerinde yaş Nedendir, neden gardaş Sil, olmasın gözünde yaş Elifim güller içinde bir gül Sanma yalnızım dünyada Sana güvenen abin var ardında Bul beni darda kaldığında Elifim güller içinde bir gül

Boğuluyorum

Zeynel abidin misali her yanım dert, Göz yaşımda boğuluyorum Allahım yardım et.

Uzun Yol

Bir meşgaledir bu yol bize Dertler sıralanmış diz dize Habersiz haktan herkesler Bu yolun sonu bizi bekler Yolcusuyuz biz bu uzun yolun Herkes ruhen ve bedenen yorgun Baştan razıydık buna zaten Çıktık yolculuğa ne gelir bilmeden Korkular sarsa da yıldırmaz Yürünmezse bu yol son bulmaz Kara bulutlar daha da kararmış Koca koca dertler ne de ağırmış Uzun yol uzun başı var sonu yok Aşk ile bağlanmışım ayrılacağım yok Cefa olmadan sefa olmaz derler Bu yolda olan insan sabreder Bahar olmaz ise gönül dünyamda Kışa razıyım senin rızan olsun da Yerle bir olsa da dünyam vazgeçmem Bu yol uzun tek çare sabretmem Yoksa sonu vahim sonu meçhul Bu yolda geçmez para ne de pul Sonu görünür gibi olur, bir heyecan Ama bitmez, harap olmuşum uzun yoldan Giden gitti zaten gidenle işimiz yok Kalk ayağa gidecek yolumuz çok Zahmeti çok, çilesi bol Bitmez uzundur bu yol

Babam

Seni anlatmaya ömür yetmez Senin sevgin bu yürekte bitmez Baba dediğin kocaman bir çınardır Amaç ona sığınmak altında durmaktır Feryadı içinde derdi hep içinde yaşar Gündüzleri değilde herhalde geceleri ağlar Babam benim dünyada tek dayanağım Sen üzülme canını sıkma babacığım Çünkü dünya fanidir mal mülk geçicidir İnsanlar menfaatlerini gözetir bu böyledir Aldırma babam aldırma canın sağ olsun Dünyayı bırak ahiret bizim olsun Ne zor şeydir baba olmak Misal gecede ay olmak Sinen de nasıl saklıyorsun bunca derdi Söyle insan insanı Senin gibi nasıl severdi Bilirim içinde kocaman bir aşk vardır Ama başta hissedilmez sonradan anlaşılır Seni seviyorum benim koca yürekli babam Sen  yanımda ol da batıyorsa batsın dünyam

Anne

Gönlü nur dolu mukaddes insan, Yüce bir kalbin var aşkla atan, Canın sıkılır bıkarsın bazan, İmtihanın zordur senin, dayan  Kalbin atar evladım diye  Anlat içinde biriken ne var ise  Belki bulunur dermanı bende  Seni sevmek ne güzeldir anne  Ne büyük adanmışlık  seninkisi  Biriktirmiş sinesinde binlerce derdi  Sığmaz hiçbir kalbe sevgisi Anne, ayaklarının altına almış cenneti  Başlamış en baştan bir yolculuk  Başı zenginlik sonu yoksulluk  Senin sevginde buldum bolluk  Sensiz Anne, dünya bir boşluk  Üzülürsün geçip gidene, üzülme  Sana gülmek yakışır anne  Canından bir parçayım  Al beni canım annem kalbine