Hayat
Kayıp gidiyor yıllar, tutamıyorum
Hicrana ermiş gönlüm ateş içinde
Ne doğru, ne yanlış seçemiyorum
Hüznüm manasız kalınca çöktüm
Dilenci sandılar beni görenler
Halbuki ben dilenmeyi bilmem
Dua ederken bile bencilce davranırdım
Kibrime bulanan aşk bela oldu
Yeter demek de nasip olmadı
Kömürden ellerim yanınca aydınlandı önüm
Binlerce ağaç kök salmış geleceğe
Bense inadına geçmişe sevdalıyım
Şöyle olsa diyeceğim bir şey kalmadı
Yandım, yoruldum ve yalnızım
Zamanı hoyratça harcayan bu serseri
Günü gelince anladı ve sustu
Sıra sevdasına gelince de ağladı
Düşüncenin dehlizlerinde karanlık fikirler
Buna karşı koymayan bir akıl
Seyirci kalmaktan başka çaresi olmayan kalp
Dehşete düşmek, hele ki bu çağda
Karanlığın ardından çıkan çocuk anlatsın
Bir afacanın yaşayamadığı çocukluğudur bu
Şimdi bitti demek geliyor içimden
Fakat umut denen şey terk etmedi
Yollar var önümde
Aşılmak için can atan dağlar
Güneşliyken hava fırtınaya döndü
Ama yol aynı, istikamet belli
Çocukken çıktığım bu yolda
Yaşım olmuş yirmi iki
Mazinin kıskacında değişen hayat
Ölümü arzulayan bana bu oyundur
Yaşamı seviyorum hayata rağmen
Fakat ölüm
Fakat ölüm duruyor karşımda
Dün olmadı, şimdi belki, muhakkak yarın
Ve son dansını oynayacak hayat
O zaman ölümü bağrımda açacak nergisle
Gözümden akan yaşla karşılayacağım
Üstadım, insan ruhuna böylesine dokunmanın büyük bir ustalık gerektirdiğini düşünüyorum🙏
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim
SilDizelerin ahenkli dansı ancak böylesine usta bir kalemden çıkabilirdi ✍
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim
SilŞiirinizin tadı gerçekten damağımda kaldı. Tebrik ediyorum, harika.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim
Sil