Kayıtlar

Ağustos, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

oda

 Karanlık, dar, rutubetli Bir iki adım anca, ötesi yok Tavanı alçak, ondandır boynumuzun vaziyeti Karanlık, dar, rutubetli oda Oda, bence doğrusu zindan Kim burda kalır, kim o şanslı insan? Renkler kaybolur, sesler boğuklaşır Baltasını yerde sürükleyen cellat, Sürükleme bitince kopar çığlık. Her bir çığlık, kendi çığlığının habercisi Sarı, mor, yeşil tüm renkler burda aynı Soğuk, ayak çıplak, ölüm yakın Emri verenin fermanı sebep Karanlık ama gece değil Soğuk ama kış değil Ölüm ama son değil Karanlıkta hakikati bulmak, Bulmak ne işe yarar Cellat hakikat dinler mi? Fermanı yazanın hakkı meçhul  Binlerce şanslı insan, binlerce oda Karanlık, dar, rutubetli

Hiç

 Ne bugün varız ne de yarın var olucaz Bizler bir hiçiz, hiçliğimizde boğulacağız  Aslında eskiden, bundan yıllar önce Benliğimiz vardı, nasıl bu hale geldik? Mümkün değil hatırlamak,  Sadece olmaz diyorduk, bu kadar da Yani en azından ses tellerimiz olurdu Fay hatlarıyla böldük aramızı Her hareketimizde daha da yaklaştık hiçliğe Bizi bölmek kolay, bizi yok etmek çok kolay Fitneye hemen boyun eğeriz Kendi ateşimize en çok odunu biz taşırız Kötülük mü, alası bizde  Hiçiz işte, daha ne anlatayım

Bağırmak

Yüzlerce kelime, binlerce harf Birleşi verdi bir hiç için Oyununda feleğin, ayrılığına şahit oldum Ve yok oldum, varım dediğim anda Ağrı dağının doruklarından akan sular Soğuk, ayrılığın soğukluğu bu, buz gibi Ağrı dağı da tutamıyorsa sevdiğini, Benim bu beter halim ne yapsın Aslında şu an tek hayalim kaldı. Çıkıp Ağrı dağına, çıkıp bağırmak Ölene kadar bağırmak Belki son nefesime kadar, biri beni duyar diye