Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bu şehre

 Bu şehre hiç istemeden düştüm.  Bilemiyor insan, kaderin nereye iteceğini Her türlü cefayı çektim, gördüm Bilemedim hayatımın gözlerinde biteceğini Sözler düğümlenir boğazda, susmak ölüm Saçtığın ışık karanlığıma fazla, kamaştı gözüm Ben tüm hevesimi, aşkımı kelimelere gömdüm Gördün mü, aşkını anlattığım aciz kelimeleri 

Suçlu Benim

Gönül isterdi canım, hiç yanmamak Gözüm bıktı artık, nereye kadar böyle Zafer, bu yolun sonunda iki gözüm dayan Kim bilebilir, böyle vahşi acımasız, zalim bir yol çıkacak Bilseydin yine de çıkar mıydın? Harf harf, kelime kelime, dize dize dayandım, sıktım dökülürcesine dişimi Bağıramam, susarak ağlarım Hayale inandırdım kendim, Kırmızı güller, güneşli bir hava çocuk şenliği yürekte Sana kızmıyorum, tüm suç gecede Olmasaydı karanlık, aşk durmazdı  şiirlerde Aslında gece suçsuz,  Tüm suç gönlümdeki karanlık Bakarsan karanlıkların da suçu yok Tek suçlu ben kaldım

Bir An

Bir an, bağladı beni sana O an öldürür de yaşatır da Hem cehennem olur hem cennet Bir an, sildi tüm geçmişimi Tek gerçeğim sen oldun Karşımda duruyor, kalbimde de Bir an, hayatımı karanlığa kurban etti Ellerimi bağlamış, muhtacım aşkına Katlandım, ayrılığın en alâsına  Bir an, çocuk şenliği kattı yüreğime 

Hakikat

Göklerin derdine yetişmek mümkün değil Fezalar bu gönülden çıkan derde nasıl yetişsin Ne hak ne batıl, pustan görmek mümkün değil Hakkikati anlamayan akıllar yaşamayı ne etsin Edebiyat yapmak kolay, hakkı haykırmak mevzu Dişi sıkıp kaleme sarılıp yan yana yazmak Sığ suda ayakta kalmak kolay, derinde olmak mevzu Bazen nefes tutarak, bazense göz yaşı akıtarak Göz bebeklerinde biriktirmek karanlığı, aydınlık için Ölüm gibi bir şeydi, sonunda yalnızlıktı bana kalan Ve bir seraba her defasında aldanmak, umut için Hakikati hissetmeden yaşamak zulüm, susmaya dayan

Neredeydin

Bir şiir gibi, Dizelere, mısralara bölünmüş Bir karahindiba gibi, Hafif rüzgarda paramparça olmuşum Yersiz, hiç yoktan bir sinir Aldı, parmağında oynattı beni Pencere kenarında oturmuş, Dışarısı kar kıyamet Ne gelen var ne giden, ıssız, yalnızım Aklıma bir ayrılık türküsü gelmiş, Kimindi bu türkü, merak sardı Gece vakti bu merak öldürmesin mi beni Eski zamanlarda aşıklar Yüreğinde kor ateşle yaşarmış Belki aylarca belki yıllarca Ayrılığa katlanırlarmış, Bir hülyalı sevdaya bir ömür  Bir ömür harcanır da ses etmezlermiş Kırık camlarla kaplı bir yerde, Yalın ayakla yürümek gibi Kaç yıl, kaç yol, kaç şiir Feda ettim ardından İçimde kaç şair öldü haberin var mı Ölüp ölüp dirildim, Kelimelere aşkını öğretirken Söyle, önce biraz soluklan Ben böyle yanarken sen neredeydin?

Eylül de geldi

Eylül de geldi, yapraklar dökülür şimdi Üç ay oldu, her şey aynı Ne garip, Ne karanlık ama  Ölüm yanında halt etmiş Eylül de geldi, umudumuz da tükenir şimdi Allah aşkına biri çıksın, Haykırsın hakkı tüm gücüyle, Söylesin, bu yolun sonunda umut var mı Eylül'ün ortası, kara bulutlar esir alır göğü şimdi Sadece geçen zaman, Bu yüreğin acısı hala taze Sanki sonsuza dek sürecek yangın Eylül de bitti, ölümle olan perde aralanır şimdi. Yalancılar en üst mertebede Vicdanlılar kuyunun dibinde karanlıkta Başka Eylülerde belki mutlu oluruz

oda

 Karanlık, dar, rutubetli Bir iki adım anca, ötesi yok Tavanı alçak, ondandır boynumuzun vaziyeti Karanlık, dar, rutubetli oda Oda, bence doğrusu zindan Kim burda kalır, kim o şanslı insan? Renkler kaybolur, sesler boğuklaşır Baltasını yerde sürükleyen cellat, Sürükleme bitince kopar çığlık. Her bir çığlık, kendi çığlığının habercisi Sarı, mor, yeşil tüm renkler burda aynı Soğuk, ayak çıplak, ölüm yakın Emri verenin fermanı sebep Karanlık ama gece değil Soğuk ama kış değil Ölüm ama son değil Karanlıkta hakikati bulmak, Bulmak ne işe yarar Cellat hakikat dinler mi? Fermanı yazanın hakkı meçhul  Binlerce şanslı insan, binlerce oda Karanlık, dar, rutubetli

Hiç

 Ne bugün varız ne de yarın var olucaz Bizler bir hiçiz, hiçliğimizde boğulacağız  Aslında eskiden, bundan yıllar önce Benliğimiz vardı, nasıl bu hale geldik? Mümkün değil hatırlamak,  Sadece olmaz diyorduk, bu kadar da Yani en azından ses tellerimiz olurdu Fay hatlarıyla böldük aramızı Her hareketimizde daha da yaklaştık hiçliğe Bizi bölmek kolay, bizi yok etmek çok kolay Fitneye hemen boyun eğeriz Kendi ateşimize en çok odunu biz taşırız Kötülük mü, alası bizde  Hiçiz işte, daha ne anlatayım

Bağırmak

Yüzlerce kelime, binlerce harf Birleşi verdi bir hiç için Oyununda feleğin, ayrılığına şahit oldum Ve yok oldum, varım dediğim anda Ağrı dağının doruklarından akan sular Soğuk, ayrılığın soğukluğu bu, buz gibi Ağrı dağı da tutamıyorsa sevdiğini, Benim bu beter halim ne yapsın Aslında şu an tek hayalim kaldı. Çıkıp Ağrı dağına, çıkıp bağırmak Ölene kadar bağırmak Belki son nefesime kadar, biri beni duyar diye

Bu Yol

Bir yol çıkmış, önünde koca koca dağlar Vazgeçmek gecikmiş ve durmak imkansız Hayal, bir hayal uğruna yani tüm herşey Yol çıkmış, yolda iki tane ayrım Sağ mı sol mu, hangisi hakikat Bir taraf ıssız diğeri kalabalık Yalnız kalmak hangisinde daha mantıklı Ve bir yol çıkmış, zebanilerin kol gezdiği Göklerden yağmur yerine dert yağan Nefret eder olmuş birbirinden yolcular Ve ben bu yolda buldum kendimi

Sen

Güllük güneşlik bak dışarısı Ama benim gönlümde fırtına var Bu dünyada gönül sancısı Koca koca büyük dertler var Sen olmalıydın yanımda Bilmiyorum bin bir düşünce aklımda Bu yalnızlığa bir mana bulma derdinde Senden sonra cehnnemler var Ah! Bilsen şu gönüldeki yangını Koşarak gelirdin, bırakırdın kaygını Nasip mi bilmem, var mıdır daha zamanı Gökte ay benim gönlümde güzel yar var Kim bilir belki bir gün gerçek olur Şu yaşadığım şeylerin bir manası olur Gözlerine bakarım dünyam cennet olur Gözlerinin ardında bir melek var