Kayıtlar

Ağustos, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Pek elem

Yalnızlığın meşalesini yakmışlar Yakıp da gönlüme saplamışlar Sinemde gül yerine yara açmışlar Şirazesi kaymış ahvalim pek elem Halim harap kim sorar Bak güller bir bir solar Üzülmek neye, kime yarar Karanlığa saplanmış ahvalim pek elem Islak, ıslak yanaklarım Ben yüreğimi dağlarım Gözüm kapalı Rabbimi anarım Göz yaşında boğulmuş ahvalim pek elem Bir yanım hep ayrılık, hep ölüm Bir akşam dünya ile bağımı böldüm Bilmem ben hangi vakit öldüm Canı çekilmiş ahvalim pek elem

Terk-i Alem

Terk-i alem denmiş bu yolculuğa Vazifesi biten, gider toprağa Musalla taşında yatarsın bir gün Geri dönüşü imkansız bir sürgün Ardından ağlayan olur mu? Belki... Kabirdeki hayat bilmem nasıl ki? Ürperdim ölüm akla geldiğinde İşte o an Azrail geldiğinde Derinden bir sessizlik ebediyen Sonra da çürür gider ölmüş beden Yalnız ismin kalır mezar taşında Belki ağlayanın olur ardında Gökten iner arşı aladan çıkar Ruhun yolculuğu işte bu kadar Sarılırsın bembeyaz bir kefene Ölüm bu lafında var bir endişe Nerede? Nasıl? Hangi vakit? Ölüm Bilinmeyen, çözülmez bir kördüğüm Dünyada cesetten gayrı ne kalır Azrail bir sabah erken canı alır Yahut gece karanlığa hapisken Gidersin ruhun bedeni süzerken Hep bir muamma her anı yaşamın Nedir geçip giden zamanda payın Her geçen gün daha da yaklaştırır Ölüm, ruhu bedenden arındırır. Yeni bir başlangıcı biten sonun Bulur o seni fark etmez konumun